27 Aralık 2015 Pazar
23 Kasım 2015 Pazartesi
Kadın - Yılmaz Özdil
Kitap: Kadın
Yazar: Yılmaz Özdil
Yayınevi: Kırmızı Kedi
"1924 - Eşit eğitim hakkı
1926 - Eşit birey hakkı
1934 - Eşit seçme seçilme hakkı
2015 - Kadın erkek eşitliği fıtrata ters
Kürtaj olma
Sezaryen yaptırma
En az üç doğur
Hamileysen sokağa çıkma
Kahkaha atma
Bankta kızlı erkekli oturma
Talibin çıkarsa seçici olma
Haddini bil
İtaat et
Okuma
Düşünme
Sus!"
Arka kapak ne de güzel anlatmış ülkemizdeki kadının durumunu.
Okuduğum ilk Yılmaz Özdil kitabıydı Kadın. Ve tereddüt etmeden söylüyorum okuyun ve okutun arkadaşlar. Kitaba gelirsek köşe yazısı gibi kısa kısa yazılardan oluşuyor ve her yazının sonunda o yazıda adı geçen ya da önemli bir kadının anlatıldığı 1 paragraflik ufak bir bölüm var. Adını duyduğumuz ya da kim olduğunu hiç bilmediğimiz hem Türk hem yabancı kadınların Türkiye de yaşadıkları anlatılıyor. Basına doğru ya da yanlış yansıyan veya hiç yansımamış olaylar çok güzel bir dille anlatılmış. Ozgecandan Sezen Aksu'ya Angela Merkelden otobüste dövülen voleybol oyuncumuza Halis Eceden II. Elizabethe bir sürü kadın ve onların öykülerini anlatan bu kitap mutlaka okunmalı. Nasıl haberlerle uyutuluyoruz ve aslında kadınlar neler yaşıyor görmek isteyenler için yazılmış.
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları - Ransom Riggs
Kitap: Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları
Yazar: Ransom Riggs
Yayınevi: İthaki
Çok begenerek okuduğum bir kitaptı ve bir sonraki sayfada neler olacak acaba ya da bunu öğreneyim artık diyerek bi solukta okudum. Fikir ve konu çok güzel seçilip işlenmiş. Alışılmış fantastik eserlerden değil. Kitap Jacobin çocukluğu ve buyukbabasinin hikayeleri ile başlıyor. Büyükbabasi ni kaybettiği ana kadar bu hikayeler baskarakterimizin kafasını kurcalıyor. Ancak buyukbabasinin ölümü Jacobin hayatını öncesi ve sonrası olmak üzere 2ye bölüyor. O gece bir canavar görüyor ve büyükbabasi gerçeklere giden yolu son nefesinde Jacoba söylüyor. Ve Jacobin adaya varan, hayatını ve bildiği herseyi değiştiren macerası başlıyor. Alıştığımiz fantastik romanlardan değil. Tabii ki bir kaç öğe var kliselesmis ama o kadar düzgün anlatılmış ki okurken farkına varilmiyor. İlk sayfalarda bir korku romanı gibi gözükse de ilerleyince öyle olmadığı basbayağı fantastik olduğu belli oluyor. Kitabı bitirdiğim gün de bir serinin ilk kitabı olduğunu öğrendiğimden heyecanla direk kitapları bekliyorum.
Koşmasaydım Yazamazdım - Haruki Murakami
Kitap: Koşmasaydım Yazamazdım
Yazar: Haruki Murakami
Yayınevi: Doğan Kitap
'Koşucu Roman Yazarı' olarak anılan Haruki Murakami nin otobiyografi gibi yazdığı ama koşu günlükleri ve yazarlığı attığı adımı anlatan Koşmasaydım Yazamazdım... Tarzından dolayı biraz yavaş ilerliyor. Ancak çok sevdiğim bu yazarın kısmı bir otobiyografisini okumak bana büyük zevk veriyor. Bu kitabı okudukça farkettim ki Murakami diğer eserlerine de kendinden parçalar saklamış. Örneğin Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında adlı romanında kahramanımız bir bar isletiyordu. Murakami de yazarlığı adım atmadan önce bir bar sahibiymis ve yazar olmaya karar verdiğinde bu bari kapatmış. Bu sekilde kahramanının görüşleri ve duygularını daha canlı şekilde yansıtabilmis. 'Ama gerçekten sağlıksız olan şeylerle ugrasmak için insan mümkün olduğunca sağlıklı olmak zorundadır. Bu, benim tezim. Yani sağlıksız bir ruh bile yine sağlıklı bir vücuda gereksinim duyar. İşte bu yüzden, böyle biri sanatçı olamaz, denge bile ben koşmaya devam ediyorum.'
4 Kasım 2015 Çarşamba
Vahşetin Çağrısı - Jack London
Kitap: Vahşetin Çağrısı
Yazar: Jack London
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Yazar: Jack London
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Buck babası bir Saint Bernard annesi ise İskoç Çoban köpeği olan egosu biraz yüksek 70 kiloluk bir köpek. Buck sahibinin onu satması sonucu bir dizi yolculuk sonucu kendini kızak köpeği olarak bulur. Artık bu ortama alışması gerekmektedir. Vahşi köpeklerin hayatı, yaşadıkları zorluklar ve insanların davranışları her anında Bucka öğrenecek yeni şeyler çıkarır. Ama Buck zaten çok hızlı öğrenen bir köpek olduğundan bu zorlukların çoğu ile çok güzel şekilde başa çıkmaktadır.
Francoise satılması ile birlikte kızak köpeği yılları başlıyor. Hızlı öğrenmesi ve zekası sayesinde kısa sürede hem Alaska'ya alışıp hem de lider köpek görevini kazanıyor. Daha sonra kızaklar ile posta taşınmasında görev alıyor. Sakın geçen bu süre sonunda en kötü sahibi olan Hal'e satılıyor. Hal köpeklerini umursamayan kızak konusunda hiç birşey bilmeyen ve sayfalarını nefretle okuduğum bir karakter. Buck Hal yüzünden ölmek üzereyken Thornton onun hayatını kurtarıyor ve Buck hayatında ilk defa sevgiyi tadıyor. Sevgisi o kadar aşırı boyutlara ulaşıyor ki Thornton ona uçurumdan atlamasini söylediğinde bile düşünmeden dediğini yapacak durumda. Neyse ki Thornton onu engelliyor.
Ancak günden güne Buck'ın atalarından kalma içgüdüleri de artıyor. Avlanma ve bir yere bağlı olmama hissi onu doğa da yaşamaya iterken Thornton a olan sevgisi onu kampta tutuyor. Malesef meydana gelen bir kızılderili baskını sonucu Thornton ve kamp arkadaşları öldürülüyor. Buck'ı insanlarla tutan son bağ da koptuğunda Buck artık doğanın çağrısına uyması gerektiğini düşünerek yeni yerini vahşi bir kurt sürüsü arasında buluyor.
Okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim harika bir Jack London romanı Vahşetin Çağrısı. Beyaz Diş te olduğu gibi bir hayvanın gözünden mükemmel anlatılmış kitap.
10 Ekim 2015 Cumartesi
Bilinmeyen Adanın Öyküsü - Jose Saramago
O
Kitap Adı: Bilinmeyen Adanın Öyküsü
Yazar: Jose Saramago
Yayınevi: Kırmızı Kedi
"Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, bana bir tekne ver."
Bu cümle ile başlıyor 1998 Nobel Edebiyat Ödüllü usta Jose Saramago'nun 'Bilinmeyen Adanın Öyküsü' isimli kitabı. Kahramanımız Bilinmeyen Adayı bulmayı kafasına koymuştur. Konuştuğu herkes artık bilinmeyen bir ada kalmadığını bu maceradan vazgeçmesini söyler ancak kahramanımız kafaya koymuştur. Hem zaten haritalarda olsa orası bilinmeyen ada olmazdı. Bütün vazgeçirme çabalarına rağmen kahramanımız bu adayı arama cesaretini gösterir. Bu cesareti gören ve hayatını değiştirebileceğine inanan temizlikçi kadında kahramanımızın peşinden yola koyulur.
Kısaca kitap bu şekilde ilerliyor. Bana biraz Küçük Prensi hatırlatan bu kitabı okurken çok keyif aldım. Bunun sebei hem çok beğendiğim Jose Saramago'nun kalemi hem de konunun altında saklı olan düşünceler.
Jose Saramago ile beni tanıştıran bu kitap uzun öykü klasmanında olup çok rahat bir şekilde okunuyor. İçindeki şirin resimlere de bir göz atmanızı öneririm.
İyi tanışmışım Jose Saramago ile...
29 Eylül 2015 Salı
Gülünün Solduğu Akşam - Erdal Öz
Kitap: Gülünün Solduğu Akşam
Yazar: Erdal Öz
Yayınevi: Can Yayınları
Hepimizin sonunu bildiği bir kitap. Ama bir o kadar da istekle okudum 'Gülünün Solduğu Akşam'ı. 3 genç... Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan. 20li yaşlarında hükümetin egosu yüzünden hiç uyanmayacakları bir uykuya yattılar. Görüşlerini savunmak ya da savunmamak ayrı bir konu. Ancak 3 gencin asılması bambaşka bir konu. İnfazlardan yıllar sonra Süleyman Demirel'e su an böyle bir durum olsa ne karar vereceği sorulduğunda o zamana göre yapılması gerekenin bu olduğunu söylemişti.
Erdal Öz hapishaneye girdiğinde Deniz ve arkadaşları ile tanışma fırsatı bulmuş bir yazar. Hikayelerini onların ağzından dinleyip anlatı şeklinde yazmış bu kitabı. Can Dündar'ın yazdığı 'Abim Deniz' gibi çok etkilenerek okudum ve son sayfalarda gözlerimin dolmasına engel olamadım.
Tarihi sadece ders kitaplarından değil de bu şekilde ilk elden deneyimler, tanıdıkların ve olayları yaşayanların hatıraları olarakta okumayı pek seviyorum. Farklı bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorum. Bu kitabı ele alalım... Deniz ve arkadaşlarının hikayelerini hepimiz az çok biliyoruz. Fikirleri ve yaptıkları yüzünden idama mahkum edildikleri ve 6 Mayıs 1972 gecesi iki arkadaşıyla birlikte asıldıklarını biliyoruz. Peki ya hapishane yılları? Kaçımız o gençlerin hapishanede neler yaşadıklarını, ailelerinin neler yaşadıklarını biliyoruz? İmamın cenaze namazlarını kıldırmayı reddettiğini buna karşılık bu üç insanın cenaze namazını Yusuf Arslanın babasının kıldırdığını, cenazelerinin bile yan yana gömülmesini devletin reddettiğini, son mektuplarından bazılarının akrabalarına teslim edilmediği gerçeklerini ancak bu olayın içinde olan insanların ağzından öğrenebiliyoruz.
Benzer şekilde idam edilen Erdal Eren de bunlara bir örnek. Bir polisi öldürmekten yargılandığını 17 yaşında olduğundan reşit kabul edilmeyip idam edilemeyeceğinden bir gecede yaşı büyütülüp ertesi günü asıldığını biliyoruz. İdamdan yıllar sonra çıkan raporlarda Erdal Eren'in eylemde bulunduğu nokta itibariyle o polisi öldürmüş olamayacağı açıklandı. Peki bu gencin yaşadıkları? Ailesine yaşatılanlar? Bunlar hala bilinmiyor. Erdal Eren hakkında da bu tarzda bir kitap yazılmasını çok isterdim. Sırf devletin bize anlattıklarını değilde farklı açıdan olayları öğrenebilmeyi isterdim.
Yanlış anlaşılmasın kimsenin siyasi görüşünü desteklediğimden ya da karşı çıktığımdan düşünmüyorum bunları. Herkesin görüşü kendisine. Ben suçu ne olursa olsun bu tip idam cezalarına karşı düşünüyorum bunları.
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın hikayesini bir de hapishanedeki hikayelerini merak ediyorsanız kaçırmayın bu kitabı derim. 'Abim Deniz'i ayrıca tavsiye ediyorum. O da ailelerin ağzından ve iki tarafında yazdığı mektupları içererek anlatmış 3 fidanın hayatını.
26 Eylül 2015 Cumartesi
Zamanın Kısa Tarihi - Stephen Hawking
Kitap: Zamanın Kısa Tarihi
Yazar: Stephen Hawking
Yayınevi: Alfa
Çağımızın en önemli bilim insanlarından kabul edilen Stephen Hawking'in araştırmaları ve açıklamalarıyla kuantum fiziği, uzay-zaman gibi konuları basitleştirerek anlattığı kitabı... Konuları kitabı okumadan önce de çok ilginç buluyordum. Ancak konunun içinden olmayan bir kişinin anlayabileceği dilde yazılan bir kitap bulamamıştım. 'Zamanın Kısa Tarihi' bana ilaç gibi geldi.
Kitap bazı tanımlar ile başlıyor. Bu da ilerleyen sayfalarda anlatılanları daha rahat anlamayı sağlıyor. Daha sonra uzay-zaman, karadelikler, kuantum fiziği ve solucan deliklerine geliniyor.
Kesinlikle okuduğum en bilgilendirici kitaplardan biriydi. Bu tip konularla ilgilenen herkes fazla vakit etmeden okumaya başlamalı bu kitabı.
İlahi Komedya - Dante Alighieri
Kitap: İlahi Komedya
Yazar: Dante Alighieri
Yayınevi: Oğlak Yayınevi
Dünya şiirinin başyapıtı kabul edilmiş Dante'nin İlahi Komedyası... Cehennemden başlayıp Araf ile devam eden ve Cennette son bulan Dante'nin düşsel gezisini anlatan destanlaşmış bir yapıt. Aynı zamanda 14. 233 dize ile şiir tarihinin en uzun şiiridir. Danteye Cehennem ve Araf gezisi boyunca rehberlik eden isim bir Roma şairi olan Vergiliustur. Cennetin girişinde rehberlik işini Dantenin 9 yaşındayken tanıştığı ve hayatı boyunca sevdiği, neredeyse tüm eserlerinde etkisi olmuş olan Beatrice devralır.
Yazılmış bir çok kopyasına göre en rahat okunan versiyonu bence Oğlak Yayınlarından çıkan versiyonu. Normalde pek şiir okuyabilen biri değilim malesef ancak bu seti çok rahat okuduğumu söylemeliyim. Sayfaların altında verilen açıklamalar okumayı bayağı kolaylaştırıyor.
Dantenin tasvir ettiği Cehennem yedi basamaktan oluşuyor ve burada yer alan ruhlar günahlarının derecesine göre bu basamaklarda yer alıyor.
Dante ile çıktığım yolculukta hem acı çeken ve pişmanlık duyan hem bulundukları yerden mutlu olan ruhlar ile tanıştık. Bu ruhlar arasında hem hepimizin çok iyi tanıdığı isimler hem de hiç duymadığımız isimler vardı. Çoğu ruhun tek istediği hala yaşayan akraba ve tanıdıkları tarafından hatırlanmaktı. Dante kitabında o isimlere yer vererek çoğunun hatırlanmasını da sağlamış.
Danteye bu düşsel yolculuğunda eşlik etmek isteyen herkese tavsiye edeceğim bir kitap. Mutlu okumalar...
22 Eylül 2015 Salı
Swastika Geceleri - Katharine Burdekin
Yazar: Katharine Burdekin
Kitap: Swastika Geceleri
Yayınevi: Encore
Distopya okumayı neden seviyorum? Buna bende tam bir cevap bulamıyorum ancak ütopya okumaktan çok sevdiğim bir gerçek. Sanırım hayatın tozpembe olmadığı gibi kitaplarında tamamen tozpembe olmasını kabullenemiyorum. Bu da yeni bir soru ortaya çıkarıyor. Her şeyin karanlık olması neden hoşuma gidiyor? Buna da şöyle bir cevap verebilirim: Her şey karanlık olmasına rağmen sorgulayan ve umut eden insanların aydınlığı beni mutlu ediyor.
Kitap: Swastika Geceleri
Yayınevi: Encore
Distopya okumayı neden seviyorum? Buna bende tam bir cevap bulamıyorum ancak ütopya okumaktan çok sevdiğim bir gerçek. Sanırım hayatın tozpembe olmadığı gibi kitaplarında tamamen tozpembe olmasını kabullenemiyorum. Bu da yeni bir soru ortaya çıkarıyor. Her şeyin karanlık olması neden hoşuma gidiyor? Buna da şöyle bir cevap verebilirim: Her şey karanlık olmasına rağmen sorgulayan ve umut eden insanların aydınlığı beni mutlu ediyor.
Katharine Burdekin'in Swastika Geceleri okuduğum en güzel distopyalardan biriydi. 2. Dünya Savaşı dönemine olan ilgim sayesinde bambaşka bir açıdan okuyabildim bu kitabı.
Eğer 2. Dünya Savaşını Hitler kazansaydı dünya nasıl bir yer olur? Katharine Burdekin bu soruyu tahminimce gerçeğe yakın bir şekilde cevaplamış. Hitlerin tanrı olarak görüldüğü bir toplum... Kadınların insan muamelesi bile görmediği, yalnızca toplumun devamlılığı için bir araç olarak bakıldıkları, sadece dini ayinler için kapalı bırakıldıkları alandan çıkarıldıkları bir halk... Ve Hitlerkent'e karışılık Japonya olan ikiye bölünmüş bir dünya... Toplumun söylenen herşeyi kabullenişi, geçmişin yok edilmesi ve kurulan hiyerarşi bakımından George Orwell'ın 1984une benziyor. Aynı şekilde bu düzenin içinden birinin bu gidişattan hoşnutsuzluğu ve sorgulamaya başlaması çok güzel anlatılmış. Aldonus Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı ile birlikte en önemli distopyalardan biri kabul edilen Swastika Geceleri'nin okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyor ve herkese özellikle de distopya severlere tavsiye ediyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)